Herkesin çok eğlendiği ve altına onlarca yorum yazdığı nostaljik okul fotoğrafındaki etiketlenmemiş tek çocuktan bahsediyorum; Taylan'dan ve onun zaten hiç hatırlanmamış unutulmuşluğundan. Bu arada da meyhaneci teybe şu şarkıyı koysun:
Heves
etmiş Taylan, Facebook'a üye olmuş. "Ehehe ne günlerdi yaa, çok süperdi
bizim sınıf" eğlencelerinden kendi payına düşeni almak için de mezun
olduğu okulun sayfasına katılmış. Herkesin adam olduğu, çoluk çocuğa karıştığı
bu gruptaki ipsiz sapsız görünen tek kişi olmanın ezikliğini "Ben esasında
karşıyım bu kapitalist düzenin maaşlı uşağı olmaya. Adam olmak
istemiyorum..." artisliğiyle bir nebze de olsa dindirdikten sonra başlamış
fotoğrafları karıştırmaya.
Okulda
açıklanamamış, yaşanamamış aşklara ikinci bir şans vermek için kurulmuş
olduğuna canı gönülden inandığım bu sitenin, varoluş amacına hizmet ettiği pek
nadirdir. Yaşanamamış aşklar koleksiyoncusu Taylanlar, söz konusu kızların tek
soyadıyla yetinmeyi bilmediğinden hepsinin beleş dağıtılıyormuşçasına koşup
birer soyadı daha aldığını görürler. Görürler de "Vay anasını, bunca yıl
sol gömlek cebimde taşıdığım Leyla şu an şu fotoğraftaki herife huzurlu ve
pahalı mobilyalı evinde meyve soyuyor öyle mi? Yahut bizzat kendi koynundaki meyveleri
soyuyor. Adam da adam olsa içim yanmazdı..." diye kısa süren bir kadere
sitem seansından sonra diğer yaşanmamış aşklarının izini sürmeye başlarlar.
Leyla bıyıklı bir adamla, Müjgan göbekli bir adamla, Zerrin kel bir
adamla evlidir ve bu evliliklerin belgelendiği fotoğrafların
altında onlarca “canım çok yakışmışsınızlı” tebrik cümleleri sıralanmıştır.
Öyle işte Taylanım, bugünün aşkını yarına bırakırsan yazık olur yarınlara.
Çift
soyadlı eski aşkların sarsıntısından azıcık da olsa kurtulabilmişken işte, o
nalet nostaljik sınıf fotoğraflarına sıra gelir. Fotoğraf aşağı yukarı şöyle:
40'a
yakın, günümüz modasına göre hayli 'out' genç insan.
Büyük
çoğunluğu adı soyadıyla, lakabıyla filan etiketlenmiş.
Yetmemiş,
köşeden kadraja kuyruğu girmiş olan kedi etiketlenmiş,
Kantinci
Fahri Abi'nin boş çay bardaklarını toplayan kolu etiketlenmiş. Yuh artık,
kantinciyi kolundan tanımışlar.
Duvarda
ucu görünen film afişinin başrol oyuncusu etiketlenmiş.
Erkan'ın
vazgeçilmez bond çantası diye çanta bile etiketlenmiş.
Bir tek
bu elemanda “?” işareti var. Bir de fotoğrafın altında bu
elemanın adıyla ilgili beyin fırtınası bile estirilmiş. "Bülent miydi
yaa?", "Yok Bülent onun ev arkadaşıydı, çok yakışıklıydı Bülent"
(Vay hafızasını ev sahibi Hacı Musa Dayı kovalayasıca karı! 4 sene aynı sınıfta
okuduğun çocuğu hatırlama da onun İşletme’de okuyan ev arkadaşını hatırla. O
fotoğraftaki eleman senin nelerini hatırlıyor bi bilsen)...
Bırak Taylan, bırak anmasınlar adını. Bırak ikinci soyadlarında
kaybolup gitsinler. Bırak kendi başını yesin Leyla, Zerrin, Müjgan...
Yalnız,
sen de aşklarını daha güzel olacağına inandığın yarınlara bırakma artık. Bak
işyerindeki müşteri temsilcisi Neslihan sana yanık diyorlar, senden bi işaret
bekliyor diyorlar. Yap bir şeyler, sağ taç çizgisinden fuleli adımlarla ceza
sahası sol yan çizgisine sokul, gol ara, olmadı pozisyon yarat. Maçın üçte
ikilik dilimini geride bırakmışsın artık. Yap bir şeyler, hadi bakalım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder